Haziran ayında sezonun son masal gecesini gerçekleştirdim ve sonra da yola çıktım. Yolculuğum boyunca adımlarım masal kampından da geçti, dans inzivasından da. Ve en sonunda pedala basıp Çanakkale’den indik Akdeniz’e doğru bisikletlerimizle. Bisikletimle Masallar başka bir yazının konusu (:
Yolculuğum boyunca yaşadığım, topladığım, yazdığım yeni hikayelerimi Ekim ayında yeni sezonda dinleyenlerle buluşturdum.
Çanakkale’nin yeşilini; Gökçeada’nın yalnızlığını; Tevfikiye’nin yıldızlarını; Truva’nın ağaçlarını; Bozcaada’nın mavisini, sarısını, mitosunu; Ege’nin zeytininin geniz yakan kokusunu; Babakale’nin yokuşlarını, gün batımlarını; Assos’un şaşkınlığını; İda’nın anaçlığını; Altınoluk’un iğdelerini; Ayvalık’ın sersemleten rüzgarını; Cunda’nın dostluğunu…
Şimdi yazarken anladım ki; bunları dile getirmek istiyorum, sesimle, nefesimle. Yaşadığım her şey bana ait ve benim masalım. Ben de tüm adımlarımı koydum masama ve başladım masallarımı yazmaya. Hala da yazıyorum.
Ekim ayında, Antalya’da masal dinlemek isteyen canlarla buluştuk bir kitap evinde. Yeni gözler, kulaklar vardı karşımda.
Masalcı bir kadının hikayesini yazmıştım Babakale’nin gün batımında. Dile geldi o gece ve başladı konuşmaya.
Daha sonra; bir adamın zihninin rengini arayışına şahitlik ettik, nemli ormanda onun izinden adımlarken.
Sonra bir Nar Ağacı çıktı karşımıza ve inatçı kırmızı yaprağıyla zihnimizin sorularına bir yenisini daha ekledi.
Ve, ve İbibik Kuşu’nun rehberliğinde “yurt” kavramını sorguladık, düştük yollara. Yolun sonu bilinmezdi ama yol kesinlikle adımlanmalıydı. Şarkılarımız eşlik etti bu bilinmez yolculuğa.
Masallar zihnimizdeki yerine oturunca, çıkarttık kartpostallarımızı ve başladık yazmaya. Annemize, dostumuza, yufkacı Hatice ablaya, kendimize ya da masalcı Öykü’ye (:
Gece bittiğinde beni dinlemeye gelenlere her gece olduğu gibi sürpriz pusulalarımdan çıkarttım hem de yanında başka bir sürprizle.
Masal geleneğidir, masal biter ve gökten 3 elma düşer. Ama beni bilen bilir. Ben bazen ceviz, üzüm, kuru dut da düşürebiliyorum. O gece de iğde düşürdüm (: Bisikletimle Masallar turumuzda bir sabah gözlerimizi İğde Ağacı’nın altında açtığımızı görünce ben sevinçten çılgına dönmüş ve dallarından düşmeyi bekleyen iğdeleri heybeme doldurmuştum. Ve niyet etmiştim; ilk masal gecemde dinleyenlere dağıtacağım diye. O gece de herkes giderken hem pusulasını hem de iğdesini cebine koyarak ayrıldı o kitap evinden.
Sonra ne mi oldu?
Yaşam devam etti ve ediyor. Öykü hala yaşıyor, yazıyor ve anlatıyor. İğde çekirdekleri toprakla buluştu, sabırla bekleniyor. Beklerken de hayal kuruluyor…
Peki sen ne yapıyorsun?
Bir cevap yazın