Sesli dinlemek için spotify podcastimi takip edebilirsin. "Sesli Hikayeler"
Yaşadım
Erik ağaçları şahidimdir yaşadım.*
Bahçelerinde koştuğum, duvarlarından atlayıp dizlerimi
kanattığım, saklambaç oynarken üzerine düştüğüm frenk yemişleri şahidimdir
yaşadım.
Büyüdüğüm köyü sattılar.
İçinde yüzmeyi öğrendiğim arıkları yıktılar.
Pamukların yumuşak beyazını, dikenlerin içinden çekip
çıkarttığım tarlaları yaktılar.
Yüzünü güneşe dönen, ilahi aşkı vücudunda taşıyan ve yeri
geldiğinde boynunu büken günebakanlarımı kırdılar…
Yaşadım.
Üzerinde kendimi büyüttüğüm topraklara asfalt döktüler.
Kendi kalplerini de ziftle kapladılar.
Ahırın yanındaki saman balyalarına sırt üstü uzanıp bakıp
hayal kurduğum gökyüzünü kararttılar. Yüreğimdeki şarkıyı paylaştım, göğü
aydınlatırım dedim, susturdular.
Yaşadım.
Çakıllarında oturup dalgaların hikayelerini dinlediğim
denizin akını siyaha boyadılar.
Eteklerinden başlayıp döne döne tepesine çıktığım dağları
deldiler, parça parça ruhunu kestiler.
Dallarında yaprakların danslarına eşlik ettiğim ormanları
yaktılar, daha ölmemiş köklerinin üzerine evler, oteller yaptılar. Şimdi
içlerinde nefes alamıyorlar.
Yaşadım.
Öpüp kokladığım, gözlerine bakınca ormanlar, denizler,
göller gördüğüm hayvanları öldürdüler, ateşte döndürdüler, ağızlarından içeri
sokup midelerinde öğütemeden bıraktılar küçük bir delikten.
Yaşadım.
Buna yaşadım denirse yaşadım dostlar.
Her gün yeni bir gün dediler, oysa ki içinden geçtiğimiz
an’ın değerini hep ertelediler.
Şimdi önümde bir fincan, rengi sarı, içinde yaşadıklarımın
karartısı.
Karşımda bir çift göz, güneşle el ele tutuşmuş bir toprak
gibi bakıyor ve tüm bu yaşadıklarımın içinde elini uzatıyor, kalbimi tutuyor ve
gülümse diyor…
Yaşadım
Ve
Şimdi
Yaşıyorum diyorum.
*Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun bir cümlesine selam olsun.
Bahçeler, tarlalar sundukları nimetleri vermeye hazır. Onları toplayacak eller evlerinde değil. Toprakta devam ediyorlar emek vermeye...
Özgürce, bulutların gölgesini takip edeceğiz,
sulu meyveleri dallarında yiyeceğiz,
açan çiçekleri, yağan yağmurları yollarımızda görüp hissedeceğiz,
koşarak, coşkuyla arkadaşlarımızla hamama koşacağız.
Göreceksin.
İstiridyenin ve yılanın ağzına, yağmur damlaları girmeye hazır.
Peki sen hazır mısın bugün, şu an oluyor olana?
[Yazıyı okurken dinlemek de istersen buraya dokunabilirsin.]
Çuvalları kaldırdı biraz önce onun o umutlu, şefkat dolu sesi.
Kaldırınca gösterdi bana içimdeki Güneş'i. Tam da öğle sıcağı Güneş'i.
"Cayır cayır yanar da seni yakmaz, ışık olur, yol olur insanlığa." dedi.
Eğdim kafamı baktım içimdeki Güneş'e,
İçim dediğim tam göğsüme,
"Görüyor musun? Dokun." dedi. "Güneş'ine dokunmaktan çekinme."
Aldım iki elimi dokundum Güneş'ime, içinde bir kalp daha sesleniyordu öyküme.
"Güven!" dedi, "Kaynağına, özüne."
Aktı üç damla gözlerimden Güneş'ime,
O damlalar ki buhar oldu gökyüzüne,
Bir kırlangıcın tüyü düştü avucumun içine, "Söylemeye devam et şarkını." dedi. "Söyledikçe açılacak bir hikaye!"
"Bir şey olmaya çalıştığın için erteleme,
Bu, sesinde, kendini bulacağın bir hikaye."
[Yazıyı okurken dinlemek de istersen buraya dokunabilirsin.]
Hatırlıyorum annemin; "Kızım çantana yedek hırka koy." dediği o sabahı. Nereye gittiğimi bildiğinden mi yoksa beni gözünden sakındığından mı bilemem, ama o yedek hırka çantamdaki yerini belki de bu yüzden alıyor olabilir mi yıllardır?
[Yazıyı okurken dinlemek de istersen; buraya tıklayabilirsin. Kendi sesimle sana merhaba dedim.]
Saadet kekik kekik kokar.
Yıllar önce, daha kırışıkları çıkmayan ellerim, senin ellerinin içindeydi. Siyah, beyaz keçilerin geçtiği yamaçları, ellerim ellerinde geçiyorduk. Gülsün Teyze çıkmıştı karşımıza bir zeytin ağacının altında. Hatırlar mısın? "Gelin gençler gelin!" demişti.
Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da sevgili hocam Judith'in "Masal Kampı" na katıldım.
Ve deneyimlerimi Roman Kahramanları Dergisi için yazdım.
Okumak istersen linki burada (:
Roman Kahramanları dergisindeki Temmuz yazım taze taze yayınlandı (:
_______________
Bir varmış bir yokmuş. Şiddetli bir fırtınada, göğün en karanlık zamanının birinde bir okyanusun içinde bir kadın yaşarmış. Kadın nereye gittiğini bilmeden sürekli kulaç atarmış. Okyanusun yakıcı tadı midesine oturmuş ve kalkmak nedir bilmemiş. Gök her defasında karanlığın bütün tonlarını kadının hayallerinin üzerinde deniyormuş. Gök karanlık, suyun altı daha da karanlık… Günler, haftalar, aylar hatta yıllar geçmiş, kadın kulaç atmayı hiç bırakmamış fakat adım atacak bir kara parçası bulamamış. Gel zaman git zaman kadın artık çok yorulmuş ve kendini suya teslim etmiş. Kadının kulaçları durmuş, bedeni suya emanetmiş artık. Fırtına yerini ıslık çalan bir esintiye bırakmış. Gök kadına yer yer kızıllık, mavilik hediye etmiş ama kadının gözleri kapanmış, nefesi ise bir yaprağın salına salına dalından düşüşü gibi yavaşlamış… devamını oku
İçime düşer hayal tohumları, dökülür zihnimden kalemime oradan da saman kağıda. devamını oku
Son Yorumlar