Çadırımdan dışarıya çıktığımda herkes uyuyordu, gün yeni doğuyordu. Güneş derin bir esnemeye tutulmuş bana zaman kazandırıyordu. Kamp alanının arkasındaki o küçük kapıdan girdim ve sihirli ormana yeniden sarıldım, tüm hasretimle.
Yavaş yavaş, usul usul attım adımlarımı kuru toprak üzerinde. Yapraklar ağaçlardaki yerini almış, bir sağa bir sola dans ediyordu doğanın müziği ile. Bu orman beni nasıl almıştı koymuştu en derinine hiç hatırlamıyorum. Güneş'in uzun esnemesi bittiğinde ben de yere uzanmış tüm yorgunluğunu dindirmeye çalışan ağacın gövdesini seviyordum. Ağaçların arasından asıldı Güneş gökteki yerine usulca yerleşti.
devamını oku
Dün zorlu geçen 74 kilometreden geriye kalanları topladım koydum yüreğime. Denizler, tepeler aştık, Kuzey Denizi'nin akıntısına şaştık, suyunu hissettik, tuzunun tadına baktık, günü doğurduk, günü batırdık. Benim hayalim gerçek oluyordu ve bir Öykü doğuyordu.
Geceyi o kadar huzurlu geçireceğimi düşünemezdim. Açık bir gökyüzü, yağmursuz bir sabah merhabası, kuşların her daim farklı konserleri eşliğinde 6.gün sabahına uyandık. devamını oku
Gece, saat 02.00. Şiddetli yağan yağmur. Dışarıda ne oluyor anlam veremiyorum. Karga sesleri, martı sesleri doğada yankılanıyor. Yağmur; karga ve martı seslerini bastırıyor.
Sabah, 05.00. Yağmurun sesi kısıldı. Bu sefer karga coştu. Martı ile kavga ediyor olabilirler. Sakın düşündüğüm şey olmasın, dışarıdan poşet sesleri geliyor. Yoksa? Çocuklar, gece yemekleri bankta bırakmış olamazlar değil mi? Hayır! Açım, çok açım! Çadırdan çıktığımda yiyecek bir şeyler bulmam gerek. Ama mattan kalkamıyorum. Dizim hareket etmiyor!
devamını oku
Yeni gün... Şiddetli yağan yağmur... Sağ dizime misafir olan inanılmaz ağrı... Önümüzde hafif yokuşlu bir yol... Dizdeki ağrıdan dolayı bilinmezliğin getirdiği huzursuzluk!
Bugüne sağ dizimde nur topu gibi bir ağrıyla uyandım. Ağrı sabah 07.51'de gözümü açtırdı. Kulaklarım yağmur sesine, bedenim diz ağrısına uyandı. Çadırdan çıkmak istemiyorum. Zaten dizim hareket etmiyor. İnceden bir sızı var bedenimde. Bugün Brielle'e geçmemiz gerek. Ama önce yağmuru beklemeliyiz. İçini bir güzel dökmeli toprağa. Güneş, bulut perdesini açmalı. Yeni yokuşlar var önümde. Ağır bir misafir olan rüzgar bugün karşımızdan esecek gibi duruyor. Bu olmadı işte. Bu dizle o pedal o rüzgara karşı nasıl dönecek hiç bilmiyorum! Ya başaramazsam? Bu bilinmezlik çıldırtıyor beni... 05.07.2016 / 08.06 devamını oku
"Keşif için çıkılan yolculuklar yeni yerleri görmekle değil, yeni gözlerle bakabilmekle başlar." Proust'un bu sözünü her daim yüreğimde taşırım. Bu sabaha da yeni heyecanla uyandım. Yolda olmanın en güzel tarafı da yeni yerlere yeni gözlerle bakacak olmanın verdiği heyecandır. Bu heyecan dalgası evimi toplarken biraz sarsıyor beni, ama onu ait olduğu yere doğaya emanet ederek ayrılıyorum bu yeşili, huzuru bol olan yerden.
Sıcacık evinin penceresinden izlediğin yağmur, bir çadırın içindeysen, hele bir de geceyse o pencere önünde hissettirdiği yumuşaklığı hissettirmiyor sana. Aksine, yorgun daldığın uykunun en tatlı yerinde şiddetli bir gök gürültüsüyle uyanıyorsun. Derin bir karanlık hakim doğaya. Çadırına öyle şıp şıp damlamıyor yağmur. Şimşek çakıyor en sessizinden, ardından her yer aydınlanıyor ve geliyor en şiddetlisinden göğü delen gürültü. Ve yağmur coşuyor, coştukça çadırının kapısını daha şiddetli çalıyor. Kapı dediğime bakma. Bir fermuara emanetsin işte. İlk defa kalmıyorsun ki çadırda, ilk defa yaşamıyorsun ki yağmuru çadırının içinde. Ama bu farklı. Hollanda'ya adım attığın ilk günün gecesinde sana "Merhaba" yağışı yağdırmıyorsa başka ne olabilir ki? İyi düşünüyorsun, her zaman iyi düşünmeye çalışıyorsun. "Hoşgeldin diyor bize." cümlesi çıkıveriyor dudaklarının arasından en ince haliyle. Yanında sevgilin, açmış gözlerini sana bakıyor. Gülüyorsunuz birbirinize. Daha sıkı sarılıyorsunuz yağmur her şiddetlendiğinde. Beklemiyorsunuz sabahı. Nasıl olsa o gece, sabaha bırakacak yerini. Nasıl olsa yağmur yorulacak döktüğü her damla adına. Nasıl olsa gün açacak bir nergis misali en beyaz haliyle...
Yağmur yoruluyor, Güneş ağırlığını koyuyor masanın en orta yerine. Fermuarı açıp doğanın merhabasına uyanıyorsun. Günaydın...
Bir hayalin ayak izlerini bir önceki yazımda anlatmıştım. Detaylarını da paylaşmak istiyorum.
Onur'la bisikletlerimizi aldıktan sonra, şehirde küçük turlarla başlamıştık iki teker üzerinde özgürlüğü keşfetmeye. Daha sonra, biraz daha uzun rotalar belirleyerek yeni yerlere pedalladık. Bir hafta sonu şelalere gidiyorduk, bir hafta sonu Termessos'a tırmanıyorduk. Başka bir gün Geyikbayırı tepesinden Akdeniz'e selam ediyorduk.
Baktık ki şehir bize dar gelmeye başladı daha uzun bir rota planlayalım dedik.
devamını oku
Son Yorumlar